INCEPTİON (BAŞLANGIÇ)

 

INCEPTİON (BAŞLANGIÇ)

SÜRE: 148 dak.

DİL: İngilizce

YAPIM: ABD Birleşik Krallık

TÜR: Aksiyon Bilim Kurgu

YÖNETMEN: Christopher Nolan

AKILLI İŞARETLER:

13 yaş ve üzeri izleyici kitlesi için uygundur.

Şiddet ve Korku unsurları içerir.

Olumsuz örnek oluşturabilecek davranışlar içerir.

OYUNCULAR

Leonardo DiCaprio – Cobb

Marion Cotillard – Mal

Elliot Page – Ariadne

Joseph Gordon-Levitt – Arthur

Ken Watanabe – Saito

Tom Hardy – Eames

Cillian Murphy – Robert Fischer

Michael Caine – Miles

 

YAPIM

Warner Bros., 11 Şubat 2009 tarihinde Christopher Nolan’ın yazdığı senaryoyu satın aldı. Çekimler 19 Temmuz 2009 tarihinde Tokyo’da başlamıştır. Çekimlere Los Angeles, Londra, Paris, Tanca ve Calgary’de devam edilmiştir.

Başlangıç, 2010 bilimkurgu aksiyon filmidir. Film, Christopher Nolan tarafından yazılmış ve yönetilmiş olup, yapımcılığını eşi Emma Thomas ile birlikte üstlenmiştir. Başrollerinde Leonardo DiCaprio, hedeflerinin bilinçaltına sızarak bilgi çalan bir profesyonel hırsızı canlandırır. Bir başkasının fikrini bir hedefin bilinçaltına yerleştirmenin karşılığında suç geçmişinin silinmesi şansı teklif edilir.

2002’de Insomnia’nın tamamlanmasının ardından, Nolan Warner Bros’a, lüsid rüya’ya dayanan “rüya hırsızları” üzerine korku filmi kavramını içeren 80 sayfalık bir taslak sunmuştur. Bu çapta ve karmaşıklıkta bir yapımın üstesinden gelmeden önce daha fazla deneyim kazanması gerektiğine karar veren Nolan, proje üzerinde çalışmayı askıya alır ve bunun yerine 2005’in Batman Başlıyor, 2006’nın Prestij ve 2008’in Kara Şövalye’si üzerinde çalışır. Taslak altı ay boyunca revize edilmiş ve Şubat 2009’da Warner tarafından satın alınmıştır. Inception, Tokyo’da 19 Haziran’da başlayıp Kanada’da 22 Kasım’da sona eren altı ülkede çekilmiştir. Resmi bütçesi 160 milyon dolar olup, Warner Bros. ve Legendary arasında bölüşülmüştür. Nolan’ın The Dark Knight ile kazandığı itibar ve başarısı, film için 100 milyon dolarlık reklam harcamasını sağlamıştır.

Inception’ın prömiyeri 8 Temmuz 2010’da Londra’da yapılmış olup, 16 Temmuz 2010’da hem geleneksel hem de IMAX sinemalarda gösterime girmiştir. Inception, dünya çapında 837 milyon doların üzerinde hasılat yaparak 2010’un en yüksek gişe yapan dördüncü filmi olmuştur.

2010’ların en iyi filmlerinden biri olarak kabul edilen Inception, 83. Akademi Ödülleri’nde dört Oscar (En İyi Sinematografi, En İyi Ses Kurgusu, En İyi Ses Miksajı, En İyi Görsel Efektler) kazanmış ve dört adaylık (En İyi Film, En İyi Özgün Senaryo, En İyi Sanat Yönetimi, En İyi Özgün Müzik) almıştır.

FİLMİN KONUSU

Cobb ve Arthur, hedeflerinin bilinçaltına sızarak bilgi çıkarıp şirketler arası casusluk yapan “çıkartıcı”lardır. Son hedefleri olan Saito, Cobb’un birbirine geçmiş birden fazla rüyayı katmanlaştırma yeteneğinden etkilenir. Cobb’u, bir kişinin bilinçaltına bir fikir yerleştirmenin, Saito’nun rakibi Maurice Fischer’ın oğlu Robert Fischer’a “inception” yapmasının göze alınan imkânsız iş için, işİ almayı teklif eder. Karşılığında, Saito, Cobb’un suç geçmişini temizleyeceğini ve çocuklarına geri dönmeye izin vereceğini vadeder.

Cobb teklifi kabul eder ve ekibini oluşturur: sahtekâr olarak bilinen Eames, kimyager olarak bilinen Yusuf ve bir üniversite öğrencisi olan Ariadne. Ariadne, rüyanın mimarisini tasarlamakla görevlidir, çünkü Cobb kendisi bu işi yapamaz; eski karısı Mal’ın zihninin yansıması tarafından sabote edilme korkusu vardır. Maurice Fischer ölür ve ekip, Saito tarafından satın alınan Amerika’ya giden bir uçakta Robert Fischer’ı üç katmanlı bir rüyada uyuturur. Her katmandaki zaman, üstteki katmandan daha yavaş işler ve üç katmandaki tüm rüyacıları aynı anda uyandırmak için bir üye her katmanda geride kalır ve müzikle senkronize edilmiş bir “tekme” (Fransız şarkısı “Non, je ne regrette rien” kullanılarak) ile  yapar.

 

Görsel Efektler

Nolan, Inception’daki rüya sekansları için bilgisayar tarafından oluşturulmuş çok az görüntü kullandı ve mümkün olduğunda pratik efektleri tercih etti. Nolan, “Mümkün olduğu kadarını kamerada yapmak benim için her zaman çok önemli ve daha sonra gerekirse, fiziksel olarak elde ettiğiniz şeyi geliştirmek veya geliştirmek için bilgisayar grafikleri çok faydalı” dedi.  Bu amaçla, görsel efekt süpervizörü Paul Franklin dağdaki kale setinin bir minyatürünü yaptı ve ardından film için onu havaya uçurdu. Sıfır yerçekiminde geçen dövüş sahnesi için “fizik, uzay ve zaman gibi unsurları ustaca bükmek” için bilgisayar tabanlı efektler kullandı.

Müzikler

Inception’ın müzikleri, çalışmasını Cobb’un film boyunca hissettiklerine uyması için ” çok elektronik,  yoğun bir nota”  ve “nostalji ve hüzün” ile dolu olarak tanımlayan Hans Zimmer  tarafından yazıldı.  Müzik, çekimlerle eşzamanlı olarak yazılmıştır,  11 Temmuz 2010’da bir film müziği albümü yayınlandı. Hans Zimmer’ın müziği, En İyi Orijinal dalında Akademi Ödülü’ne aday gösterildi. 2011’de Skor kategorisi, The Social Network’ten Trent Reznor ve Atticus Ross’a yenildi.

Inception, 16 Temmuz 2010’da hem geleneksel hem de IMAX sinemalarında gösterime girdi. Filmin dünya prömiyeri 8 Temmuz 2010’da Londra’daki Leicester Square’de yapıldı.

Film, 16 Temmuz 2010’daki açılış gününde 1.500 yerde gece yarısı gösterimleriyle 21.8 milyon ABD Doları hasılat elde etti.  Genel olarak film 62.7 milyon ABD Doları hasılat yaptı ve açılış haftasında 1 numaradan giriş yaptı. Başlangıç ​​’açılış hafta sonu hasılatı, filmi Avatar’ın 2009’daki 77 milyon ABD doları açılış hafta sonu hasılatının ardından, devam filmi, yeniden çevrimi veya uyarlaması olmayan bir bilimkurgu filmi için ikinci en yüksek hasılat yapan ilk film oldu.

ANA TEMA: GERÇEKLİK, BİLİNÇALTI, ZAMAN

Felsefi Yorum:

Film, gerçeklik ile rüya arasındaki sınırları sorgulayan, zihinsel manipülasyon ve bilinçaltına dair derin felsefi temalar içeriyor. Başlangıç, düşüncelerin ve fikirlerin gücü üzerine bir yolculuk sunarken, izleyiciyi de hayal gücü ve gerçeklik arasındaki ince çizgide dolaştırır. Bu tür felsefi temalar, filmdeki karakterlerin yaşadığı içsel çatışmalarla da güzel bir şekilde bütünleşiyor.

Bu film, Platonic düşünceye yakın bir yaklaşım sergiler. Platon’un mağara metaforunu hatırlatır; bir kişi gerçekliği sadece hayalinde gördükleriyle tanıyorsa, gerçekliği nasıl anlayabilir? “Inception” filminde, rüya ile gerçeklik arasındaki sınırlar silikleşiyor.

Inception (Başlangıç), felsefi açıdan oldukça derin ve düşündürücü bir film olarak kabul edilir. Film, rüya ve gerçeklik arasındaki sınırları sorgularken, bilinçaltı, düşünce manipülasyonu, kimlik, özgür irade, gerçeğin doğası ve zaman gibi konuları da ele alır.

İşte Inception’ın felsefi açıdan bazı ana temaları:

  1. Gerçeklik ve Algı

Filmdeki ana tema, gerçeklik ile rüya arasındaki sınırın bulanıklaşmasıdır. Dom Cobb, insanların rüyalarına girerek bilinçaltılarına fikirler yerleştirir. Bu da “gerçek nedir?” sorusunu gündeme getirir. Film, insanların algılarıyla şekillenen bir dünyada yaşadıklarını ve her bireyin gerçekliğini farklı bir şekilde inşa ettiğini vurgular.

Felsefi açıdan, Inception Platocu bir bakış açısını yansıtır: Duyularımıza dayalı algılarımız, gerçekliğimizin sadece bir yansıması olabilir. İdealizm felsefesi bu bağlamda işler, çünkü sadece duyusal algılarımızla değil, düşüncelerimizle de gerçekliği şekillendiririz.

  1. Bilinçaltı ve Manipülasyon

Filmde, bilinçaltının gücü ve manipülasyon da önemli bir yer tutar. Cobb ve ekibi, insanların bilinçaltına müdahale ederek onları “rüyada” değiştirebilirler. Bu, Descartes’ın “Cogito, ergo sum” (Düşünüyorum, öyleyse varım) felsefesinin tam tersi bir yaklaşımı gündeme getirir: Eğer düşüncelerimiz ve bilinçaltımız manipüle edilebiliyorsa, kimliğimiz ve gerçekliğimiz ne kadar gerçek olabilir? Felsefi açıdan bu, kişinin özgür iradesi ve kimliği ile ilgili derin sorulara yol açar.

  1. Özgür İrade ve Determinizm

Filmde, Cobb’un geçmişiyle ilgili çatışmalar, özellikle karısı Mal’in ölümüne dair suçluluk duygusu, karakterin özgür iradesini sorgulamasına neden olur. Cobb’un Mal’in ölümünden dolayı yaşadığı suçluluk, onun bilinçaltında hapsolmuş bir durum yaratır. Cobb, kendi bilincinde ve geçmişinde sıkışıp kalmış bir şekilde, hem gerçek dünyada hem de rüyada hareket etmeye çalışır. Burada özgür irade ve determinist bir bakış açısı arasında bir çatışma vardır. Cobb’un eylemleri, onun özgür iradesiyle mi yoksa geçmişinin, rüyalarının ve travmalarının belirlediği bir kader tarafından mı şekillendiriliyor? Bu, felsefi bir bağlamda insanın hem kendi kararlarını verebilme gücünü hem de dışsal faktörlerin etkisini tartışır.

  1. Zamanın Göreceliliği ve Döngüsel Yapısı

Filmde zamanın rüya içindeki farklı katmanlarında farklı hızlarda aktığı gösterilir. Bu durum, zamanın göreceliliğini tartışmaya açar. Einstein’ın Görelilik Teorisi*ne göre zaman, gözlemcinin hızına ve pozisyonuna bağlı olarak değişir. Filmin, zamanın farklı katmanlarda farklı hızlarda aktığına dair işlediği bu konsept, *Hegel’in zamanın ve tarihsel gelişimin döngüsel doğasına benzer şekilde zamanın nasıl algılanabileceğiyle ilgili felsefi sorulara yol açar. Zamanın akışı üzerindeki bu kontrol, kişinin geçmişiyle yüzleşmesinin, rüyalarındaki sorunları çözmesinin ve sonunda özgürlüğünü bulmasının imgesel bir yansımasıdır.

  1. Kimlik ve Gerçeklik

Filmdeki en önemli felsefi sorulardan biri de kimlik meselesidir. Cobb’un sürekli rüya dünyasında yaşadığı belirsizlik ve onun kimliğine dair sorgulamalar, izleyicinin de kimlik ve özgür irade üzerine düşünmesini sağlar. Cobb’un, rüyaların içinde kaybolmuş bir şekilde “gerçek” olana dair şüpheleri, Descartes’ın şüpheci felsefesi ile örtüşür. Descartes, her şeyin şüpheyle sorgulanabileceğini ve yalnızca kendi varlığımızı kesin olarak bilebileceğimizi savunmuştur. Cobb’un zihni de sürekli şüpheyle iç içe geçmiştir ve gerçekliği ayırt etmekte zorlanmaktadır. Bu da bir bakıma, gerçekliği belirlemenin ve kimlik oluşturmanın öznel bir süreç olduğunu, herkesin kendi “gerçekliğini” farklı bir biçimde algıladığını gösterir.

  1. Çoklu Gerçeklikler ve Felsefi Paradoxsal Yapılar

Inception aynı zamanda çoklu gerçeklikler ve birbirine iç içe geçmiş rüya katmanları ile ilgili bir felsefi paradoksu da ortaya koyar. Birçok kişi gerçeklik ile rüya arasındaki farkı ayırt etmekte zorlanabilir. Bu, Jean Baudrillard’ın “Simülakrlar ve Simülasyon” adlı eserinde ele aldığı, “gerçeklik” ve “simülasyon” arasındaki ince çizgiyi hatırlatır. Baudrillard’a göre, simülasyon, gerçekliği yerine koyan bir “gerçeklik”tir ve bu durum, insanları gerçeklikten uzaklaştırıp, simüle edilmiş bir dünyada yaşamaya yönlendirir. Inception da bu temayı işleyerek, rüya dünyasında bir gerçeğin simüle edilmesini sorgular.

  1. Felsefi Bütünlük ve Kapanış

Son olarak, Inception’ın felsefi çerçevesinde bir kapanış yapalım. Film, her şeyin başladığı noktaya geri döner; rüya ile gerçeklik arasındaki fark bir kez daha bulanıklaşır. Film, başlangıcında sunduğu sorularla sonlanırken, izleyiciye kendi gerçeğini sorgulatır. Gerçek ve illüzyon arasındaki bu gidip-gelme, bir anlamda hayatın felsefi sorulara cevap arayışındaki belirsizliğini ve karmaşıklığını da simgeler.

SONUÇ

Inception felsefi açıdan, insanların kimlik, bilinçaltı, gerçeklik ve zaman gibi derin kavramlar üzerinde düşündüren ve sorgulayan bir film olarak karşımıza çıkar. Film, sadece görsel bir deneyim sunmakla kalmaz, aynı zamanda izleyiciyi felsefi temalarla yüzleştirerek, “gerçeklik” ve “algı” gibi temel sorulara cevap aramaya yönlendirir. Bu bağlamda Inception, felsefe severler için bir başyapıt olma özelliğine sahiptir. Ve bu özellikteki sıralamasını hep en üstlerde tutacak gibi, sizcede öyle değil mi?

YORUMLAR VE ELEŞTİRİLER:

KELLY CHAN

Inception şüphesiz tüm zamanların en sevdiğim filmlerinden biri. Christopher Nolan’ın yönettiği bu film, akıllara durgunluk veren hikâye anlatımı, kusursuz performanslar ve üzerimde kalıcı bir etki bırakan çarpıcı görsellerin benzersiz bir karışımını sunuyor. İlk izlediğim andan itibaren, karmaşık konusu ve izleyiciyi gerçekliğin ve rüyaların doğası hakkında derinlemesine düşünmeye davet etmesi beni büyüledi.

 

Inception’ı öne çıkaran şey, zekice hazırlanmış anlatı yapısıdır. Bu kadar karmaşık ama tutarlı bir şekilde katmanlanan rüyaların içindeki rüyalar kavramı hassasiyetle uygulanıyor. Doğrusal olmayan hikaye anlatımına rağmen filmin izleyicileri meşgul etme yeteneği, Nolan’ın bir film yapımcısı olarak becerisinin bir kanıtıdır. Her sahnenin olay örgüsüne yeni bir boyut kattığı hikayenin derinliği, her izleme deneyiminin ilki kadar heyecan verici olmasını sağlıyor.

Inception’daki performanslar olağanüstü; Leonardo DiCaprio, rüya paylaşımının hain dünyasında gezinirken geçmişinin acısını çeken bir adam olan Dom Cobb’u güçlü bir şekilde canlandırıyor. Joseph Gordon-Levitt, Ellen Page ve Tom Hardy’nin de aralarında bulunduğu yardımcı oyuncular, karakterlerine öyle bir özgünlükle hayat veriyor ki, onların duygusal yolculuklarına kapılmadan duramıyorsunuz. Oyuncular arasındaki kimya filme bir inandırıcılık katmanı ekleyerek hikayenin merkezindeki karmaşık ilişkilerin gerçekmiş gibi görünmesini sağlıyor.

Görsel olarak Inception bir başyapıttır. Özel efektler, özellikle ikonik katlanır şehir manzarası ve sıfır yerçekimli dövüş sahnesi, yalnızca çığır açıcı değil aynı zamanda hikayenin ayrılmaz bir parçasıdır. Bu diziler sadece göze hitap etmiyor; gerçek olanla hayal edilen arasındaki çizgiyi bulanıklaştırarak izleyiciyi rüya dünyasına sokmaya hizmet ediyorlar. Filmin Hans Zimmer tarafından bestelenen müzikleri görselleri mükemmel bir şekilde tamamlayarak önemli anların gerilimini ve duygusal etkisini artırıyor.

Karmaşıklığına rağmen Başlangıç, birden fazla izlemeyi ödüllendiren bir film. Her izlediğimde daha önce fark etmediğim yeni detayları ve bağlantıları keşfediyorum. Tartışmayı ve analizi teşvik eden, onu büyülemeye ve ilham vermeye devam eden, zamansız bir sinema eseri haline getiren bir film.

Sonuç olarak, Inception başka hiçbir şeye benzemeyen bir sinema deneyimidir. Yaratıcı hikayesi, muhteşem performansları ve nefes kesici görselleri onu her zaman büyük saygı duyacağım bir film haline getiriyor. İster bilim kurgu, ister gerilim ya da harika hikaye anlatıcılığının hayranı olun, Inception jeneriği geldikten çok sonra bile sizi gerçekliğin sınırlarını sorgulamaya bırakacak, mutlaka izlenmesi gereken bir yapım.

LES

Başlangıç ​​sadece bir film değil; insan zihninin keşfedilmemiş bölgelerine bir yolculuk. Vizyoner Christopher Nolan’ın yönettiği bu film, seyircisini çok az filmin cesaret edebileceği şekilde büyüleyen ve zorlayan, akıllara durgunluk veren bir başyapıt. Sürükleyici hikayesinden nefes kesen görsel efektlerine ve muhteşem performanslarına kadar Inception, jeneriğin yayınlanmasından çok sonra bile aklınızdan çıkmayacak bir sinema deneyimidir.

Inception özünde bir soygun filmi ama tipik soygun filmlerinden çok uzak. Leonardo DiCaprio’nun duygusal derinlikle canlandırdığı Dom Cobb, hedeflerinin en derin sırlarını çalmak için hayallerine sızma konusunda uzmanlaşmış yetenekli bir hırsızdır. Ancak Cobb’a, birinin aklına bir fikir yerleştirmek gibi imkansız gibi görünen bir görev verildiğinde, film heyecan verici bir değişime uğruyor; bu süreç başlangıç ​​olarak biliniyor. Her biri kendine özgü becerilere sahip uzmanlardan oluşan bir ekip oluştururken olay örgüsünün karmaşık katmanları bir araya getiriliyor ve izleyici, gerçeklik ile hayallerin bulanıklaştığı bir dünyaya sürükleniyor.

 

Christopher Nolan’ın yönetmenliği dehadan başka bir şey değil. Her birinin kendi kuralları ve fiziği olan birden fazla rüya katmanı arasında sorunsuz bir şekilde gezinme yeteneği, onun hikâye anlatma becerisinin bir kanıtıdır. Filmin görsel efektleri çığır açıcıdır ve gerçeklik algımıza meydan okuyan, akıl almaz sahneler yaratır. Sıfır yerçekimli otel dövüş sahnesi ve katlanan şehir manzaraları, sizi hayranlık içinde bırakacak görsel gösterilerdir.

Hans Zimmer’in unutulmaz ve güçlü müziği filme başka bir derinlik katmanı ekleyerek karakterlerin duygusal yankısını ve rüya sahnesi soygunlarının yoğunluğunu artırıyor. Edith Piaf’ın “Non, Je Ne Regrette Rien” eserinin film boyunca müzikal bir motif olarak kullanılması, rüya dünyalarında zaman işleyişi mekanizması görevi gören parlak bir dokunuş.

Topluluk kadrosu olağanüstü performanslar sergiliyor. Leonardo DiCaprio’nun Dom Cobb’u canlandırması hem karizmatik hem de acı verici; esrarengiz karısı Mal’ı canlandıran Marion Cotillard’la olan kimyası ise heyecan verici. Joseph Gordon-Levitt, Ellen Page, Tom Hardy ve Ken Watanabe, unutulmaz performanslarıyla oyuncu kadrosunu tamamlıyor ve ilgili karakterlere derinlik ve boyut katıyor.

Başlangıç, akıllara durgunluk veren bir gerilimden çok daha fazlasıdır; suçluluk, kefaret ve gerçekliğin doğası gibi derin temaları araştırıyor. Film bizi hayallerle gerçeklik arasındaki sınırları sorgulamaya davet ediyor ve son kareden çok sonra bile bizi zihnin gücü üzerine düşünmeye itiyor.

Başlangıç, tür geleneklerini aşan ve hikaye anlatımını bir sanat biçimine yükselten sinematik bir başarıdır. Karmaşıklıklarını ve inceliklerini tam olarak anlamak için birden fazla izlemeyi gerektiren bir başyapıt. Sadece eğlendiren değil aynı zamanda zekanızı ve duygularınızı harekete geçiren bir film arıyorsanız, Inception mutlaka izlenmesi gereken bir film. Bu, film yapımcılığının sınırsız olanaklarının ve gelecek nesiller için izleyiciler üzerinde kalıcı bir izlenim bırakmaya devam edecek bir deneyimin kanıtıdır.

SARİTA ROBİNSON

Bu filmi izlemek, en başından beri akıllara durgunluk veren bir serüvene girmek gibiydi. Açılış sahnesini ve gerçek rüyalar gibi başlamasını seviyorum; kendinizi bir rüyanın içinde buluyorsunuz – kesin bir başlangıç ​​yok – sadece bir nevi rüya gibi “kıyıya vuruyorsunuz”. Totemin dönüşünü izlerken neyin gerçek olduğunu ve Cobb’un rüyasının bir parçasının ne olduğunu sorgulamaya bırakıldığında filmin nasıl biteceğine dair bunun çok sembolik ve tam bir döngü olduğunu düşündüm. Yoksa hepsi bir rüya mı? Bu film başlı başına bir olaydır ve onu anlamayan ya da anlamayan hiç kimse harika film yapımcılığını kesinlikle bilmiyor demektir.

Bu film, kıyaslamayı düşünebildiğim diğer filmlerden çok farklıydı. Ve kesinlikle efsane. Söylemeye gerek yok, Leo’yu seviyorum. Seçtiği roller her zaman yeteneklerinden mükemmel bir şekilde yararlanıyor. Zamanımızın en iyi oyunculukların dan bazıları. Baştan sona izlemesi büyüleyici ve karakter ve durum için her zaman doğru duygusal derinliği sunuyor.

Bir düşüncenin veya fikrin birinin zihnine yerleştirilmesi ve oradan bazı şeylerin ihlal edilmesi şeklindeki kapsayıcı konsept çok ilgi çekiciydi. Bu konseptin gücü gerçekten üzerime yapıştı ve filmde çok etkili bir şekilde kendini gösterdi. Kendini basitleştirme zahmetine girmeyen son derece akıllı bir film. Farklı yönlere yayılan pek çok farklı, iç içe geçmiş küçük olay örgüsü bilgisi vardı, ancak hepsi hikayenin temeli için hayati önem taşıyordu. İyi yazılmış.

SON SÖZ

Bu filmle ilgili etkileşim ve düşüncelerinizi merakla bekliyorum gelecekte bizleri neler bekliyor teknoloji nereye evriliyor film ipuçların vermiş gibi siz ne dersiniz……

BEYHAN DOĞAN

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir