Kimlik Karmaşası: Saatleri Ayarlama Enstitüsü

KİMLİK KARMAŞASI:

SAATLERİ AYARLAMA ENSTİTÜSÜ

“Saatin kendisi mekan, yürüyüşü zaman, ayarı insandır…”

 

  Giriş :

   Roman, Batı ve Doğu medeniyetleri arasında sıkışıp kalmış Anadolu toplumunun modernleşme sürecinde yaşadığı kimlik bunalımını merkezine alır. Tanpınar, bu dönüşüm sürecini bireysel bir karakterin iç dünyası aracılığıyla aktararak, toplumsal yapıya dair kapsamlı bir eleştiri sunar.

Eserin başkahramanı Hayri İrdal, çocukluk ve gençlik yıllarından itibaren toplumun değişim sancılarıyla şekillenen bireysel karmaşasını anlatırken, aynı zamanda modernleşmenin doğurduğu yapay kurumlara ve sahte değerlere de dikkat çeker. Bu yönüyle roman, hem bireysel bir anı anlatısı hem de toplumsal bir ironi örneğidir.

  Saatleri Ayarlama Enstitüsü :

Ahmet Hamdi Tanpınar’ın ölümünden önce yayımlanan son romanı olan “Saatleri Ayarlama Enstitüsü”, 1954 yılında ‘Yeni İstanbul Gazetesi’nde tefrika edilmeye başlamış, 1961 yılında ise kitap olarak yayımlanmıştır.

Roman dört ana bölümden oluşmakta olup, her biri farklı tarihsel evreleri temsil eder. Romen rakamlarıyla numaralandırılmış alt başlıklara sahip olan bu bölümler, şu şekilde sıralanır:

  BİRİNCİ BÖLÜM, XIII alt bölüm (s.7-74 = 67s.):

Tanzimat öncesi dönem ele alınır. Özellikle hurafeler, Seyit Lûtfullah karakteri ve Andronikos hazineleri gibi motiflerle geleneksel düşüncenin etkileri ortaya konur.

  İKİNCİ BÖLÜM, X alt bölüm (s.77-177=100s.):

Tanzimat dönemini kapsar. Nuri Efendi’nin saatleri kişileştirerek insan metaforu olarak kullanması, zaman ve birey ilişkisini vurgular.

  ÜÇÜNCÜ BÖLÜM,XI alt bölüm (s.181340=159s.):

Cumhuriyet dönemine geçiş süreci ve bu dönemdeki yeni kurumların doğuşu işlenir. DÖRDÜNCÜ BÖLÜM, II alt bölüm.(s.343-368= 25s.):

Cumhuriyet Dönemi ve devamını konu edinir. Modernleşme söyleminin içinin boşaltılması ve sistemin çözülüşü konu edilir. Bu bölümler, içerik bakımından yoğunluk gösterse de biçimsel bir simetri taşımaz. Bölümler arasında sayfa sayısı ve yapısal denge açısından eşitlik bulunmaz. Bu durum, Tanpınar’ın yapısal kaygılardan ziyade tematik bütünlüğü öncelediğini göstermektedir.(Günday, 2007)

Roman boyunca sıklıkla başvurulan uydurma kurumlar:

-Psikanaliz Enstitüsü, İspritizma Cemiyeti, Saatleri Ayarlama Enstitüsü(S.A.E.)-

Toplumun modernleşme çabalarının yüzeysel temelsiz ve taklitçi doğasına dair bir ironi işlevi görür. (Gündüz,2009)

 

Bu bağlamda Tanpınar’ın, bireysel arayış ile toplumsal dönüşüm arasında gidip gelen bir zihniyeti yansıttığı söylenebilir.

Bölümler arasında simetrik bir yapıdan çok, düşünsel bütünlük ön plandadır. Yazar, biçimsel dengeden ziyade içerik yoğunluğunu esas almıştır.

  OLAY ÖRGÜSÜ:

Romanın olay örgüsü, başkahraman Hayri İrdal’ın çocukluk anılarıyla başlar ve onun hayatı boyunca karşılaştığı bireysel ve toplumsal değişimleri aktarır. Anlatı kronolojik bir sıraya göre ilerlemese de, İrdal’ ın anı defteri niteliğinde kaleme aldığı yaşam öyküsü, okuyucuya dönemin kültürel dönüşümünü sunar.

  Birinci bölüm ‘’Büyük Ümitler’’:

Hayri İrdal’ın ailesine ve çocukluk dönemine ilişkin temel unsurlar sunulur. Ailesi, özellikle dedesi Tevkiî Ahmet Efendi üzerinden geleneksel değerlerle ilişkilendirilir. Dedesi, iftiraya uğrayarak mahkûm edilir ve kurtulursa bir cami yaptıracağına dair adakta bulunur. Bu adak, oğlu Numan Bey aracılığıyla Hayri İrdal’a kadar uzanan bir borç hissine dönüşür. Bu manevi yük, karakterlerin yaşam tercihlerini etkiler.

Mescidin yandığı gece, babasının kurtardığı eşyalar arasında bulunan saat, evin merkezine yerleşir ve adeta kutsallaşır. Saatler, “Evliya”, “Mübarek” ya da “Menhus” gibi niteliklerle kişileştirilerek kültürel anlamlar yüklenir. Böylece zamanın, sadece fiziksel değil, aynı zamanda metafiziksel bir boyutta da anlam kazandığı görülür. (Tosun,2008)

Hayri İrdal’ın çevresi, çoğunlukla boş inançlara sahip kişilerden oluşur: Seyit Lûtfullah, Aristidi Efendi ve Abdüsselâm Bey gibi karakterler, mistik yollarla zengin olma hayalleri kurarlar. Bu ortam, İrdal’ın eğitimiyle ilgilenmemesine, okuldan uzaklaşmasına neden olur. Saatlere olan ilgisi ise, dayısından aldığı sünnet hediyesiyle başlar ve zamanla Nuri Efendi’nin muvakkithanesinde yoğunlaşır, Nuri Efendi’nin ölümü sonrası Asım Efendi’nin yanında çalışmaya başlar; fakat Lûtfullah’ın emanet edilen saati çalması sonucu işten çıkarılır. Bu olaydan bir gün sonra halasının ölüm haberi gelir; ancak defin işlemleri sırasında hala dirilir. Bu sahne, Tanpınar’ın gerçek ile gerçeküstü arasında kurduğu, ironi geçişlerin tipik bir örneğidir.

Seyit’in sürgününden sonra tekrar saatçi dükkanına, eski ustasının yanına döner, çalışma hevesi kalmamıştır, İrdal, saatçilikten uzaklaşıp tiyatroya yönelir. Operet, ortaoyunu ve Darülbedayi gibi çeşitli sahne sanatlarında yer alır. Ancak bu alanlarda da kalıcılık sağlayamaz. Sonunda, Birinci Dünya Savaşı patlak verdiğinde, karşılaştığı gerçekler onu hayal dünyasından koparır.

  İkinci Bölüm, “Küçük Hakikatler’’:

    İrdal’ın askerlik dönüşüyle başlar. İstanbul’da karşılaştığı manzara değişmiştir: Babası ve Aristidi Efendi ölmüş, Lûtfullah akıl sağlığını yitirerek sürgüne gönderilmiştir. Zengin olma ümitleri yok olmuştur. Tanıdıklarından sadece Abdüsselâm Bey kalmıştır. Posta telgraf mektebine girer İrdal, Emine ile evlenerek Abdüsselâm Bey’in konağına yerleşir. Kızlarına verilen “Zehra” ismi, anneye atfen seçilir, böylece aile içi roller ve değer aktarımı arasında bir bağ kurulur.

Mevcut servetini vasiyetnamelerle Zehra’ya bağışlar Abdüsselâm Bey. Ancak Abdüsselâm Bey’in ölümü, miras sorunlarına yol açar. Hayri İrdal, serveti sahiplendiği iddiasıyla mahkemeye verilir.

Mahkeme süreci, İrdal’ın akli dengesine dair şüphelerin doğmasına neden olur ve Adli Tıp’a sevk edilir. Burada, Dr. Ramiz tarafından “psikanaliz yöntemi” uygulanır. İlginçtir ki bu yöntem, yalnızca İrdal üzerinde denenmiş bir deneyden ibarettir. (Günday,2007).

Sabri Bey’e olmayan Şerbetçibaşı elmasından bahseder. Bu süreçte İrdal’ın yaşamı giderek karmaşıklaşır. Elmas’ı çalmakla suçlanır.

Kıraathane’ de, Esafil-i Şark arasına girer. Dr. Ramiz Psikanaliz Cemiyeti’ni kurar, İrdal’a müdürlük verilir. Pakize’yle evlenir. Ardından İspritizma Cemiyeti’ne katılır. Cemal Bey’in şirketinde işe başlar, ancak Selma Hanım’a olan ilgisi nedeniyle işten çıkarılır. Sürüklenen yaşamında bir dönüm noktası, Ayarcı ile tanışması olacaktır.

  Üçüncü Bölüm ‘’Sabaha Doğru’’:

   İrdal’ın bir kahvede oturduğu sırada Dr. Ramiz tarafından Halit Ayarcı ile tanıştırılmasıyla başlar. Ayarcı, İrdal’ın yaşam öyküsünü dinledikten sonra onunla birlikte Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nü (S.A.E.) kurar. Enstitü bünyesinde, tanıdıkların işe alınması, gazetelere haber yapılması ve kamu desteğinin sağlanması, bürokratik mekanizmaların nasıl işlettiğini gözler önüne serer. S.A.E.’nin amacı, görünüşte eski saat ustalarını tanıtmak olsa da, temelsiz bir kurguya dayanır. Nuri Efendi ve hayali karakter Şeyh Ahmet Zamanî Efendi’nin sözleri bir araya getirilerek sahte bir bilimsel otorite oluşturulur. Ancak İrdal’ın uydurduğu “ceza sistemi” sayesinde Zamanı unutulur; enstitüde yeni bir evre başlar.

İrdal ortamı benimseyemez, Ayarcı sayesinde mevki ve saygınlık kazanmıştır aynı zamanda.

  Dördüncü Bölüm :‘’Her Mevsimin Sonu Var” :

S.A.E ‘nin çöküş sürecini konu edinir. Amerika’da “Saat Sevenler Cemiyeti’nin kurulması, yapay modernleşmenin küresel bir yansıması olarak sunulur.

İrdal’ın oğlu Ahmet’in kibrit kutularından yaptığı saat ev maketi bile kabul edilirken, sonraki projeler başarısız olur. Enstitüye gelen yabancı heyetin sorularına İrdal’ın yanıt verememesi, bu yapının temelsiz oluşunu, açıkça ortaya koyar. Nihayetinde enstitü tasfiye edilir.

  ANLATICI BAKIŞ AÇISI\ANLATICININ ROMANI ELE ALIŞ BİÇİMİ :

Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü adlı romanı, tahlil romanı türünde kaleme alınmış olup, birinci tekil şahıs anlatımıyla, yani kahraman bakış açısıyla yazılmıştır. Başkahraman Hayri İrdal’ın gözünden aktarılan olaylar, hem bireysel bir yaşam öyküsü hem de toplumsal bir dönüşümün eleştirisi niteliğindedir. Anlatıcı, yaşadığı olaylara doğrudan tanıklık ederken, aynı zamanda bu olayları yorumlayarak okura aktarır. Bu durum, anlatının öznel yönünü güçlendirirken, eleştirel ve ironi üslubun da etkili kullanılmasını sağlar.

Romanın dili zaman zaman ağır Osmanlıca kökenli terimlerle yüklü olmakla birlikte, anlatım genel anlamda akıcıdır. Tanpınar, anlatıyı güçlendirmek için çeşitli tekniklerden faydalanır. Özellikle ironi, geriye dönüş(flashback), otobiyografi, öyküleme ve sahneleme gibi anlatım teknikleri, karakterin zihinsel karmaşasını ve toplumun geçirdiği yapay değişimi etkili bir biçimde yansıtır.(Tosun, 2008)

Roman boyunca anlatıcı, geçmiş ile şimdi arasında gidip gelir. Bu yapı, Hayri İrdal’ın altmış yaşında anılarını kaleme almasıyla şekillenir. Ancak bu anılar sadece bireysel deneyimlerle sınırlı kalmaz; anlatıcı, başkalarından dinlediği veya sonradan öğrendiği olayları da kendi yaşantısıyla iç içe sunar. Bu anlatım stratejisi, zaman çizgisinin doğrusal değil, dairesel ve parçalı bir biçimde ilerlemesini sağlar (Moran,2008)

Romanın anlatı biçimi, Tanpınar’ın toplumun bürokratik yapısına ve burjuva sınıfına getirdiği İroni eleştiriyi de destekler. Ayarcı’nın burjuvayı tanımladığı şu cümle bu yaklaşımı örnekler: “Muasır zamana girememiş olmanın şaşkınlığı içinde yarı ciddi, yarı şaka, tembel bir hayat” (Tanpınar,2008, s.131). Bu ifade, toplumu yönlendirme iddiasında olan kesimlerin aslında ne denli yüzeysel ve sorumluluktan kaçan bireylerden oluştuğunu ortaya koyar.

Sonuç olarak, romanın anlatıcısı yalnızca olayların aktarıcısı değil, aynı zamanda bir dönemin zihniyet dünyasının taşıyıcısıdır: Anlatıcının öznel yorumları, toplumsal değişim sürecinin bireysel üzerindeki yansımalarını derinleştirirken, ironi anlatım biçimi de romanın ideolojik eleştirisini destekler niteliktedir.

  ROMANIN BAŞKAHRAMANI HAYRİ İRDAL ‘IN ÖZELLİKLERİ :

Romanın merkezinde yer alan Hayri İrdal, hem bireysel bir arayışının hem de toplumun yaşadığı kimlik bunalımının temsili olarak yapılandırılmış çok katmanlı bir karakterdir. Anlatının odağında onun zihinsel gelgitleri, çevresiyle olan ilişkileri ve değişen toplumsal yapılar karşısındaki tutumu yer alır.

Hayri İrdal’ın doğum tarihi, Hicri 1310 yılı 16 Recep-i Şerif günü olarak verilir.

Fiziksel özelliklerine doğrudan metinden ulaşmak zor olmakla birlikte, kitap kapağından yapılan çıkarıma göre; bıyıklı, kel ve zayıf vücut yapısına sahip biri” olarak tasvir edilir.(Tosun, 2008)

Bu fiziksel nitelikler, onun sıradanlığını ve toplumsal düzende önemsiz bir figür olarak görülmesini pekiştirir. Karakterin çocukluk ve gençlik dönemleri, ailesinden ve çevresinden devraldığı geleneksel değerlerle şekillenir. Özellikle dedesinden miras kalan dini ve kültürel sorumluluklar, Hayri İrdal’ın hayatı boyunca taşıdığı bir borç hissine dönüşür. Geleneksel değerlere bağlılığı ve değişime karşı direnci, onun modernleşme sürecine karşı geliştirdiği mesafeli tutumun temelini oluşturur.

Hayri İrdal’ın saatlere olan ilgisi, çocukluğunda aldığı bir sünnet hediyesiyle başlar. Bu ilgi, zamanla Nuri Efendi’nin muvakkithanesinde geçirdiği uzun saatler aracılığıyla bir uzmanlığa dönüşür. Nuri Efendi’nin şu sözleri, İrdal’ın zaman kavramına yüklediği anlamı da ortaya koyar:

“Saatlere bakmak insanlara bakmak; saatleri anlamak insanları anlamak demektir” (Tanpınar, 2008).

Bu ifade, Hayri İrdal’ın saatleri sadece bir mekanik düzenek olarak değil, aynı zamanda insani bir varoluşun simgesi olarak gördüğünü gösterir. Bununla birlikte, Hayri İrdal’ın karakteri ciddi çelişkiler içerir. Geleneksel değerlere sıkı sıkıya bağlı görünmesine karşın, toplumsal yükselme ve saygınlık arayışı uğruna mantıksız ve absürt kurumlara da katılır. Örneğin, Ayarcı’nın gerçeklikle ilişkisi zayıf projelerine şaşkınlıkla yaklaşsa da, hiçbir zaman bu projelere katılmayı sorgulamaz.

Bu durumu, “menfaatleri uğruna karar aşamasına dâhil olmaması” şeklinde tanımlamak mümkündür. Nitekim Emine’nin ifadesiyle, toplumun gözünde sünepe bir figürken, S.A.E. ile birlikte bir kahramana dönüşür. (Günday, 2007).

Hayri İrdal’ın kişiliği, bireysel güçsüzlük, toplumdan dışlanma, modernleşme karşısında duyulan huzursuzluk ve konformizm gibi olguların birleşiminden oluşur. Karakterin kendi anılarını yazarken sık sık kendini sorgulaması, onun içsel bir yüzleşme yaşadığını gösterir. Ancak bu sorgulama, çoğu zaman pasif bir kabullenmeden öteye geçemez.

Sonuç olarak, Hayri İrdal karakteri; bir yandan geleneksel toplum yapısının devamcısı, diğer yandan modern kurumların ürünü olan çelişkili bir bireydir. Tanpınar, bu karakter aracılığıyla Türk toplumunun geçirdiği kültürel kırılmaları, bireyin ruh dünyasında somutlaştırarak sunar.

   ROMANDAKİ KİŞİLERİN İSİMLERİ:

Saatleri Ayarlama Enstitüsü romanında karakterlerin isimleri, yalnızca kimlik belirtici unsurlar değil, aynı zamanda Tanpınar’ın ironi anlatımının ve alegorik yaklaşımının bir parçası olarak değerlendirilmelidir. İsimler çoğu zaman karakterlerin toplumsal konumlarına, düşünsel eğilimlerine ya da temsil ettikleri kavramlara göndermeler içerir. Aşağıda bazı temel karakterlerin sembolik işlevleri öne çıkarılmıştır.

  Halit Ayarcı:

Ayarcının en dikkat çekici karakterlerinden biri olan Ayarcı, adından da anlaşılacağı üzere “ayar” vermek, yani düzenlemek ve yapılandırmak işlevini üstlenmiş bir figürdür. Ancak bu ayar, gerçeklikten çok yapaylık ve yüzeysellik içerir. Modernleşme ideolojisinin temsilcisidir; yeniliğe olan inancı tamdır ve pragmatik bir bakış açısına sahiptir. Kurduğu S.A.E. gibi kurumlar, aslında içerikten yoksun sembolik yapılardır. Ayarcı, “yaratıcı bürokrat” tipinin parodisidir.(Günday, 2007).

  Cemal Bey:

   Hayri İrdal’ın iş yaşamında tanıştığı kişilerden biridir. Eşi Selma Hanım ile İrdal arasında duygusal bir yakınlık gelişir. Cemal Bey karakteri, bireysel ilişkilerdeki yozlaşmanın ve ahlaki belirsizliğin bir örneğidir.

  DR. Ramiz:

Avrupa’da tıp eğitimi almış bir pozitivist olarak sunulan Dr. Ramiz, Batı bilimini temsil eder. Ancak karakter, hastaları dinlemeyen ve yalnızca teorik bilgileriyle hareket eden bir uygulama başarısızıdır. Sadece Hayri İrdal üzerinde denediği “psikanaliz yöntemi”, modern bilimlerin Türkiye’deki yüzeysel anlamlanışına yönelik bir eleştiridir.(Gündüz, 2009).

  Ahmet:

   Hayri İrdal’ın oğludur. Babasının yaptıklarını onaylamayan, daha bilinçli ve geleceğe umutla bakan bir genç olarak resmedilir. Kuşaklar arası değer çatışmasını temsil eder ve idealist bir gelecek tahayyülünün simgesidir.

  Muvakkit Nuri Efendi:

Geleneksel bilginin temsilcisidir. Saat ustası olan Nuri Efendi sadece teknik bilgiye değil, aynı zamanda ahlaki değerlere de sahiptir. Onun,

“Saatlere bakmak insanlara bakmak, saatleri anlamak insanları anlamak demektir.”(Tanpınar, 2008) şeklindeki ifadesi, karakterin insan-zaman ilişkisindeki felsefi yaklaşımını ortaya koyar.

Seyit Lûtfullah, Aristidi Efendi, Abdüsselâm Bey: Bu karakterler, toplumun geleneksel yapısında yer alan ama üretkenlikten uzak bireylerdir. Hurafelere inanan, kolay yoldan zengin olma hayalleri kuran bu kişiler, Hayri İrdal’ın gençlik yıllarında karşılaştığı çıkmazları ve batıl inançların etkisini yansıtır.

Tanpınar’ın karakter adlandırmalarındaki bu sembolik yapı, romanın eleştirel ve ironi tavrını desteklemektedir. Karakterler, bireysel özelliklerinin ötesinde ideolojik ve kültürel semboller hâline gelir. Böylece roman, bir birey anlatısından çıkıp, toplumun zihinsel dönüşümünü sergileyen alegorik bir yapı kazanır.

  ZAMAN :

Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü adlı romanında zaman, yalnızca anlatının geçtiği dönemleri belirtmekle kalmaz; aynı zamanda bireysel hafızanın, toplumsal değişimin ve tarihsel kırılmaların bir anlatı aracı olarak işlev görür.

Romanda zaman, klasik kronolojik yapının ötesinde, bilinç akışı ve geriye dönüş teknikleriyle parçalı bir biçimde sunulur. Olayların başlangıcı 19. yüzyılın sonlarına, Osmanlı’nın çözülme dönemine dayanır. Anlatı, 20. yüzyılın ortalarına, yani Cumhuriyet’in ilk yıllarına kadar devam eder. Ancak bu tarihsel süreklilik, doğrusal bir yapı içinde sunulmaz. Hayri İrdal, altmış yaşında kaleme aldığı anılarında; çocukluk, gençlik ve olgunluk dönemlerini ardışık değil, zihinsel çağrışımlarla birbirine bağlı olarak aktarır. Böylece zaman, hem bireyin bilinç düzeyinde hem de toplumsal hafızada iç içe geçmiş çok katmanlı bir anlatım düzlemine dönüşür. (Tosun, 2008) Romanın yapısal bölünmesi de bu zaman kurgusunu destekler.

Dört ana bölümden oluşan eserde, her bölüm belirli bir tarihsel dönemi temsil eder:

Tanzimat öncesi geleneksel yaşam tarzı, Tanzimat dönemiyle başlayan Batılılaşma girişimleri, Cumhuriyet’in ilk yıllarında ortaya çıkan yapay modernleşme çabaları ve bu sürecin çözüme ulaşmayarak dağılması. Ancak bu bölümler arasında kesin sınırlar yoktur; karakterin zihninde geçmişle şimdi sürekli iç içe geçer.

Zamanın yapısal işlevi yalnızca anlatım düzeyinde sınırlı değildir. Aynı zamanda romanın ideolojik eleştirisinin merkezinde yer alır. Tanpınar, zaman kavramını bireyin iç dünyasındaki uyumsuzluk, toplumun gelenekle gelecek arasında sıkışmışlığı ve yapay modernleşmenin çarpıklığı ile birlikte ele alır. Bu bağlamda Saatleri Ayarlama Enstitüsü, hem fiziksel hem de metafiziksel düzeyde bir zaman sorununu dile getirir. Nitekim S.A.E ‘nin varlık nedeni de zamanın toplumla nasıl ilişkilendirileceğine yöneliktir. Ancak bu kurum, zamanı düzenlemekten ziyade, zaman algısını bozan, onu bürokratik ve yapay bir gösteriye dönüştüren bir araç haline gelir. Bu çarpıtılmış zaman algısı, bireydeki kimlik bölünmesinin ve toplumsal karmaşanın temel nedenlerinden biri olarak sunulur. (Günday, 2007) Sonuç olarak romandaki zaman, sadece bir anlatı aracı değil; karakterlerin içsel çatışmalarını, toplumun geçirdiği kültürel evreleri ve ideolojik eleştirileri yansıtan temel bir yapısal unsurdur.

Tanpınar’ın zamanla kurduğu bu çok katmanlı ilişki, romanın hem bireysel hem de toplumsal boyutlarda derinlik kazanmasını sağlar.

  OLAYLARIN GEÇTİĞİ MEKÂNLAR VE SEMBOLİK ANLAMLARI

Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü adlı romanında mekânlar, yalnızca fiziksel çevreyi betimlemek amacıyla değil; karakterlerin iç dünyalarını, toplumsal yapıyı ve ideolojik değişimleri yansıtmak amacıyla kullanılır. Roman boyunca İstanbul’un çeşitli semtleri ve yapıları, anlatının hem tarihi arka planını hem de tematik derinliğini oluşturur.

  Romanın başında Hayri İrdal’ın çocukluğunun geçtiği ev;

Geleneksel yaşam tarzının ve dini değerlerin egemen olduğu bir ortamı temsil eder. Bu ev, dedesinden babasına aktarılan “cami yaptırma vasiyeti” ile sembolleşir. Evin içinde yer alan eski saatler, zamanın kutsallığını ve metafizik boyutunu vurgular. Özellikle saatlerin “evliya”, “mübarek” ya da “menhus” olarak nitelenmesi, zamanla kurulan kültürel ve mistik ilişkinin göstergesidir.

  Abdüsselâm Bey’in konağı;

Hayri İrdal’ın evliliği sonrası taşındığı mekândır. Bu konak, Osmanlı aristokrasisinin son temsilcilerinden biri olan Abdüsselâm Bey’in kişiliğinde geleneksel yaşam biçiminin sürdürülmeye çalışıldığı, ancak içi boşalmış bir aidiyet duygusunun mekânıdır. Mekânın ihtişamı, zamanla anlamını yitirir; konak, miras kavgalarının ve hukuki tartışmaların merkezine dönüşerek, çözülmekte olan bir toplumsal düzenin metaforu haline gelir.

  Şehzadebaşı’ndaki kıraathane;

Hem entelektüel hem de ironi bir mekândır. Burada toplanan aydınlar ve memurlar, zaman geçirmekten ve tartışmaktan öteye geçemeyen pasif bir kitlenin parodisini oluşturur. Ayarcı’ nın

burjuva sınıfını tanımlarken kullandığı “yarı ciddi, yarı şaka, tembel bir hayat” ifadesi, bu ortamın işlevini özetler (Tanpınar, 2008, s.131).

Kıraathane; romanın ironi atmosferine katkıda bulunan bir gözlem mekânı olarak işlev görür.

  S.A.E. binası;

   Romandaki en önemli yapay mekânlardan biridir. Enstitü, sözde modernleşmeyi temsil etmesine karşın, içeriği belirsiz, amacı muğlak ve yapısal olarak işlevsiz bir kurumdur. Bu yönüyle Tanpınar, yeni kurulmuş ama temeli olmayan kurumların nasıl birer “göstermelik yapıya dönüştüğünü eleştirir. Enstitü binasının saat şeklinde tasarlanması, hem zamanın merkezi bir mesele olduğunu hem de bu merkezliğin biçimsel kaldığını ifade eder. Kurumun işlevsizliği, İrdal’ın yabancı heyetin sorularına yanıt verememesiyle doruğa ulaşır.

Bunların dışında; Tiyatro sahneleri, Posta Telgraf Mektebi, Darülbedayi ve Kumpanya gibi geçici mekânlar da Hayri İrdal’ın toplumda bir yer edinme çabalarının başarısızlıkla sonuçlandığı geçiş alanlarıdır. Bu yerler, bireyin hayal kırıklıklarıyla yüzleştiği, sistemle bütünleşmeye çalıştığı ama her seferinde dışlandığı alanlardır.

Sonuç olarak Tanpınar’ın mekân kullanımı, karakterlerin içsel çatışmalarını ve toplumsal değişim süreçlerini yansıtan sembolik katmanlar içerir. Her mekân, hem belirli bir tarihsel bağlama hem de kültürel bir dönüşümün izdüşümüne işaret eder. Böylece mekânlar, romanın kimlik, zaman ve ideoloji gibi temalarını destekleyen anlatı unsurları hâline gelir.

  SONUÇ :

Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü adlı romanı, birey ve toplum düzeyinde yaşanan kimlik karmaşasını, zaman kavramı üzerinden çok katmanlı bir biçimde işler. Roman, Doğu ile Batı arasında sıkışmış bir toplumun, modernleşme adı altında yaşadığı yüzeysel dönüşümleri ironi bir üslupla eleştirir. Bu bağlamda “saat”, geçmişin temsilcisi olan geleneksel değerlerin, “enstitü” ise temeli olmayan, taklitçi modernleşmenin simgesi olarak yapılandırılmıştır. Hayri İrdal karakteri, bireysel düzeyde yaşanan kırılmaların ve uyumsuzlukların somutlaştığı bir figürdür. Onun yaşamı boyunca karşılaştığı kurumlar, kişiler ve değer sistemleri, aslında bir toplumun modernleşme sancılarını ve bu süreçte yön bulayışını yansıtır. Geleneksel değerlere olan bağlılığı ile yeniye duyulan hayranlık arasında sürekli gidip gelen İrdal, karar verme iradesinden yoksun, edilgen bir birey olarak konumlandırılır. Bu yönüyle karakter, Cumhuriyet dönemi bireyinin psikolojik çözümlemesinin bir prototipi niteliğindedir.

Romanın biçimsel yapısı da içerdiği düşünsel temalarla örtüşecek şekilde tasarlanmıştır. Zamanın doğrusal olmayan kullanımı, bireysel hafızanın parçalı yapısını yansıtırken; olayların geçtiği mekânlar, anlatının ideolojik arka planını güçlendirir.

Sözde bilimsel kurumlar, sahte kahramanlıklar ve abartılı söylemler üzerinden Tanpınar, toplumun köksüzleşmesine ve eleştirel düşünceden uzaklaşmasına dikkat çeker. Romanın temel savı, modernleşmenin ancak toplumun kendi iç dinamiklerine dayanarak, düşünsel emek ve kültürel birikimle sağlıklı biçimde inşa edilebileceğidir. Kalıplaşmış dogmalarla ya da taklitçi yaklaşımlarla sürdürülen değişim çabaları, kaçınılmaz olarak yozlaşmayı beraberinde getirmektedir. Tanpınar’a göre, bir toplum ancak kendini eleştirme cesareti gösterdiği ve hakikati aramaya yöneldiği ölçüde dönüşebilir. Bu açıdan bakıldığında Saatleri Ayarlama Enstitüsü, sadece bir bireyin hayat hikâyesini anlatmakla kalmaz; aynı zamanda Türk toplumunun geçirdiği zihinsel, kültürel ve tarihsel dönüşümleri derinlemesine sorgulayan alegorik bir yapı olarak okunmalıdır.

  KAYNAKÇA :

GÜNDAY Rıfat; S.A.E. de Toplumsal-Kurumsal Eleştiri ve İroni, İLMİ ARAŞTIRMALAR, sayı (24),2007, s.79- 102

GÜNDÜZ, A. (2009). Birbirimizi Kandırmanın Dayanılmaz Hafifliği: Saatleri Ayarlama Enstitüsü. Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt 18(1), 247-260.

MORAN, B. (2008). Tanpınar’ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü eleştirisi. Cafrande Kültür Sanat. https://www.cafrande.org/ (Erişim tarihi verilmediyse URL tercihe göre çıkarılabilir.)

TANPINAR, A. H. (2008). Saatleri Ayarlama Enstitüsü (28. baskı). Dergâh Yayınları.

TOSUN, E. Metin çözümleme: Saatleri Ayarlama Enstitüsü. (Yayımlanmamış çalışma veya öğrenci analizi olduğuna dair bir açıklama gerekiyorsa belirtilebilir.)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir